HPV Enfeksiyonunu Vücudunuzdaki Yolculuğu
1-Siz HPV’ yi aldıktan sonra bir kısım hastada olduğu gibi virüs sizde herhangi bir bulgu vermeden yıllarca “uykuda” kalabilir, daha sonra “klinik iyileşme” olarak sonuçlanabilir veya “aktif enfeksiyon” halinde ortaya çıkabilir. Bu hastalarda daima klinik iyileşme olana kadar herhangi bir bulgu vermese de partnerine enfeksiyonu bulaştırma, kendinde de kanser gelişme olasılığı vardır. HPV nin bu şekilde etki etmesine "sessiz enfeksiyon" veya “latent enfeksiyon” denir.
2- Siz HPV’ yi aldıktan sonra bir kısım hastada olduğu gibi virüs sizde herhangi bir bulgu vermeden başkasına bulaştırma riski ve sizde kanser yapma olasılığı olmadan yıllarca vücudunuzda kalabilir. Zararsız ve risksiz bir HPV enfeksiyonu şeklidir. Tanısı dahi konulmadan ve siz dahi fark etmeden yıllar sonra “klinik iyileşme” olarak sonuçlanır. Buna "ilerlemeyen enfeksiyon" veya “nonprodüktif enfeksiyon” denmektedir.
3- En önemli ve en çok rahatsızlık veren HPV enfeksiyonu şekli ise "ilerleyen enfeksiyon" veya “produktif enfeksiyon” olarak isimlendirilen formudur. Siz HPV’ yi aldıktan sonra çok sayıda virüs partikülünün ciltteki epitelyal çatlaklar yoluyla bazal hücrelere ulaşıp bu hücreleri infekte etmesi ile vücudunuzdaki yolculuğu başlar. Virüs hücre içinde ayrı bir dairesel DNA parçası olarak yer almaktadır. Bu dönemde infekte hücreler mikroskopik olarak tespit edilemez. Bir kaç hafta ile yıllar arasında değişen bir inkübasyon (kuluçka) periyodu sonrasında viral çoğalma başlar. Yani siz virüsü aldıktan sonra kişiye, yaşa, bağışıklık sistemine, HPV tipine bağlı olmak üzere 6 hafta ile 4-6 yıl arasında vücudunuzda “kuluçka” süresi yaşayarak ilk belirtilerini vermeye başlar. Hücrelerde karakteristik koilositoz lezyonu görülürken, ciltte de genital siğil veya kondilom adı verilen lezyonları meydana getirir. Bu kondilomlar çıplak gözle görülebilen lezyonlar olabildiği gibi, sadece kolposkopi ile görüle bilen subklinik, belirti vermeyen infeksiyonlar da olabilir. Kondilom lezyonları vulva, vajina, makat etrafı ve rahim ağzına yerleşebilir, bazen dev bir büyüklüğe ulaşabilir.
Siğillerdeki çoğalma ve büyüme periyodu genellikle 3-6 aydır. Eğer bu dönemde tedavi olur iseniz üç sonuçla karşılaşırsınız. Siğiller yok edildikten ortalama 9 ay sonra;
- “klinik iyileşme” safhasına girebilir yada,
- “tekrarlayan ve nüks” eden safhaya girebilir yada,
- “latent enfeksiyon” olarak virüsün uykuda olduğu sessiz enfeksiyon şekline dönüşebilir.
HPV infeksiyonu sonucu ortaya çıkan kondilomlarda tedavi bu lezyonların yok edilmesi esasına dayanır. Lezyonların ortadan kaldırılması akut semptomları ortadan kaldırmasına rağmen subklinik infeksiyonu (gizli infeksiyon) ortadan kaldıramayabilir. Tedavide kullanılan yöntemler hekim tarafından belirlenir.
Klinik iyileşme olana kadar bu safhada daima kanser öncesi lezyonların ve kanser oluşumunu riski vardır. Yüksek riskli HPV tipleriyle infekte hücreler diferansiye olamaz ve bunlarda viral siklusun tamamlanabilmesi mümkün olmaz. Bu safhada yüksek dereceli displazi (kanser öncesi lezyonlar) ve invaziv kansere kadar ilerleyen değişimler görülür. HPV ile temas sonrası hangi tür infeksiyonun gelişeceği birçok faktörün etkisine bağlıdır, çünkü tüm HPV infeksiyonlarının sadece %10 kadarı kondilom olarak klinik belirti verirken, %1’den az bir kısmı ise kanserojen değişikliklere ilerler. Bununla birlikte de rahim ağzı kanserlerinin % 95’inden fazlası ne yazık ki HPV enfeksiyona bağlıdır. HPV infeksiyonlarının sıklığı yaş gruplarına göre değişiklik gösterir.
HPV infeksiyonunun uzun sürede oluşabilecek en önemli komplikasyonu serviks yani rahim ağzı kanseridir. Bu kansere dönüşümün önlenmesine yönelik olarak akut dönemde kondilomların yok edilmesi yeterli bir korunma sağlayamayabilir, çünkü tedavi alternatifleri genellikle belirti vermeye sessiz enfeksiyona (subklinik infeksiyona) karşı yetersiz kalır. Bu hastaların rahim ağzı kanseri geliştirme riski açısından yakın takip edilmeleri ve gerekli testleri yaptırmaları elzemdir.
HPV enfeksiyonunu rahim ağzı kanseri dışında hem kadınlarda hem de erkeklerde anüs ve ağız-boğaz kanserine, erkeklerde ek olarak penis kanserine de sebep olabileceği unutulmamalıdır.